Küçüklüğümden beri hayvanları çok sevmişimdir. Küçükken Televizyonun başına oturur sabahtan akşama kadar National Geographic izlerdim. Arada bir de Discovery açardım ama daha çok National izlemeyi severdim. Avustralyalı Timsah Avcısı Steve Irwin’in programının hastasıydım desem abartmış olmam. Onun haricinde çita ve kedigiller belgesellerini, yılan belgesellerini çok izler ve severdim.
Bir keresinde bir zoolog kadının bir çitayı muayene ettiğini ve onu iyi ettiğini görmüştüm bu programlardan birinde. O kadına çok özenmiştim ve onun gibi olasım gelmişti. Büyüklerin “Büyüyünce ne olacaksın?” sorularına bir dönem “Veteriner” demişliğim vardır.
Zamanında Pokemon adlı çizgi filmi de özenle takip etmem ve büyüyünce olmak istediklerim arasına Pokemon Ustalığını da eklemiş olmam zannederim bu hayvan sevgimden ileri geliyor. Pokemonlar hayvanlara ve bitkilere benzer varlıklardı o çizgi filmde.
Bir zamanlar bu hayvanlara dokunmak onları iyi etmek , onlarla vakit geçirmek, işimin bu olmasını istemiştim. Beyblade’imin adını “Çita” koymuştum. Çitalar gibi futbol oynarken hızlı hareket etmeyi severdim, hızlı ve çevik futbolcuları kendime örnek alırdım.
Sadece çita değil aslanları da çok severim. İlk izlediğim sinema filmi Aslan Kral’a babam götürmüştü bizi. Hala hayal meyal hatırlarım o anları. Belki de bu çizgi film beni çok etkilemiş olacak ki hayvanlara olan sevgim ve ilgim yaş aldıkça arttı.
Aşağıda size geçen hafta gittiğim Tayland tatilinden bazı görseller göstereceğim. Benim için gerçekten çok güzel anlardı.
FİL : Danika
Filimiz 16 yaşında bir dişi. Sahibi günde 400 kg. yemek yediğini söyledi. Ananas, mango ve diğer meyve ağaçlarıyla besleniyor. Bizi bir yarım saat sırtında taşıdı. Çok güzel bir deneyimdi gerçekten. Derisi o kadar kalın ki zannediyorum mermi işlemez. Fillerin uslandırma yöntemleri hakkında bir çok rivayet duymuşsunuzdur. Bunlardan birisi küçüklükten zincirlemek. Da nika bizi gezdirirken bir de erkek fil gördük. Onun ayakları zincirliydi. Sahibi bize yemek yememsi için zincirledik dediyse de ben pek inanmadım. Uslanması için zincirlendiğine eminim. Erkek filin dişleri de çok güzeldi. Dişi fillerde büyük dişlerin olmadığını da sahibinden öğrendim.
KAPLAN
Kaplanımızın adını sahibinden öğrendim fakat tellafuzu çok zor bir ismi var o yüzden aklımda kalmadı. Orta bıylu bir kaplan. Bu kaplandan daha büyük kaplanlar da vardı. Biz bu kaplanı görmeyi tercih ettik. Tam tersine bebek kaplanlarda vardı gittiğimiz yerde. Kaplanlar sürekli uyuklama içindeydi. Sahibine bunlara hap veriyor musunuz diye sordum, o da vermediklerini söyledi. Hormonları alınıyormuş.
Açıkçası bu durum bana çok üzücü geldi. Evet kaplana dokunmak onu sevmek , yakından görmek eşsiz bir deneyimdi ve her zaman istediğim bir şeydi. Fakat onlara dokunmasam da hormonları onlarda kalsaydı keşke diye düşünmeden de edemedim.
Zaten ha bir heykele dokunmuşsunuz ha hormonsuz kaplana , aynı hissi veriyor insana. Orada öyle duruyorlardı hiçbirşey yapmadan.
YILAN
3 yaşında bir kobra yılanı. Sahibinin sağ eline dikkat ederseniz kocaman bir yara izi görürsünüz. Tahmin edileceği gibi kobra avında bir kobra tarafından saldırıya uğramış. Kobra gösterisi sırasında birden kobrayı kafasından tuttu ve bana doğru getirdi. İngilizcesi çok iyi değildi ve işaret ile boynuna koyucam dedi. Önce kobraya dokundum. Harikaydı gerçekten. Kobranın bütün özelliklerini dokununca anlıyor ve hissediyorsunuz. Soğukkanlı derisi, pulları , dilini çıkarması insana bir ürkünçlük veriyor gerçekten.
Çok güzel bir deneyimdi.
Tüm bunlardan bahsetmişken bu hayvanların terbiyecilerinden de bahsetmek istiyorum. Bu adamların normal insanlardan biraz farklı olduklarını ilk gördüğünüzde anlıyorsunuz.
Eğiticilerde ki farkın şu olduğuna inanıyorum : Her eğitici eğittiği ve terbiye ettiği hayvanın özelliklerini almış oluyor. Yani bu farkı o kadar iyi görüyorsunuz ki gerek gösteri sırasında gerekse birebir konuşurken.
Fil Eğiticisi aynı filler gibi sıcakkanlı , dostça ve sevecen biriydi. Gülümsüyor ve dostça konuşuyor ve yaklaşıyordu.
Kaplan eğiticisi sıcakkanlı,oyunları seven oyuncu birisiydi. Kaplanlarda birer kedi ne de olsa, oyunu seven varlıklar.
Maymun Eğiticisi: Bunlar dışında bir de maymun gösterisi de vardı fakat maymun ile fotoğraf çekilmedik. Maymun eğitmenini görseniz zaten direk maymun eğitmeni dersiniz. O derece maymunlaşmış, oyunu seven, alaycı, komik, ve gülünç birisiydi.
Benim bu durumdan çıkardığım ders şu oldu ; bir şeyi eğitmek istiyorsan onun gibi düşünmeli, onun gibi davranmalı ve onun gibi yaşamalısın. O olmalısın.
Vesselam 🙂
Salih Khoja
Leave a Reply